31 Aralık 2013 Salı

Yeni Yıl, Yeni Umutlar, Sıfır Değişiklik

Koca bir yılın bitmesine saatler kalmışken tam şu an ne yapıyorsunuz? Tam şu anda kendinizi mutlu mu hissediyorsunuz mutsuz mu? Yoksa hiçbir şey hissetmeyecek kadar hayatı boş vermiş misiniz?

Mutlu hissediyorsanız ne güzel, gelecek yıl da size mutluluk getirir umarım. Peki ya mutsuz hissediyorsanız? O zaman büyük ihtimalle şimdiden 2014 için dilek listeniz hazırdır, yanında da kendinize söz verdiğiniz mutlaka kurtulacaklarınız ya da yeni başlayacaklarınız içerikli sözlerle birlikte!

Ama siz de biliyorsunuz değil mi 1 Ocak'ta uyandığınızda inanılmaz enerjik ya da kararlı olmayacaksınız. Çünkü size bu enerji ya da kararlığı veren şey 1 Ocak günü değil. 2 Ocak, 5 Ocak da aynı olacak. Ocak'ta listenize başlasanız bile Mart'ta o liste çoktan unutulmuş olacak.

30 Aralık 2013 Pazartesi

5 Adımda Sevdiğiniz İşi Bulun

Aslına bakarsanız şu bilmemkaç adımda inanılmaz zor şeylere erişmeyi vaadeden yazılara gıcık oluyorum. Söylediği şey o kadar uç bir şey ki değil 5 adım 500 adımda belki yani. 5 adım deyince, insan atıvereyim hemen de olsun istiyor ama olmuyor.

Ama işin aslı bu yazılar birer vitamin hapı gibi. Kolayca yutuyorsunuz ve size sadece destek oluyor, yani asıl ilaç bu değil. Size ilham veren, hızlıca kabataslak bir yol haritası çizmenizi sağlayabilecek destekçiler bunlar ama daha fazlası değil. O yüzden bu yazılara siz yine de çok vakit ayırmayın. Birkaç tane okuyup sonra planınızı daha da detaylandırmak için başka detaylı kaynaklara yönelin (ve evet illa detaylı kaynak kitap olmak zorunda değil, korkmayın- bazen bir tecrübe, bazen bir hobi, bazen de bir insan kaynağınız olabilir)

Neyse sonuç olarak geçenlerde denk geldiğim bu 5 adımlık sevdiğin işi bulma yazısı gerçekten hoşuma gitti, özet olarak ne yapmamız gerektiğini çok iyi anlatmış. Ne yapmak istediğinizi siz de benim gibi bulamadıysanız henüz, başlamak için doğru yazıdasınız!



Alıntı: Tutkunuzu Bulmanın 5 Yolu

Sabah kalktığınızda siz de yaptığınız işe büyük bir heyecanla gitmek istiyorsunuz. Peki ama ya heyecanla yapmak istediğiniz işin tam olarak ne olduğunu bilmiyorsanız?

27 Aralık 2013 Cuma

İstifa Part 2 : Nasıl İstifa Edilir

Bilmeyenler için hatırlatayım bu ömrümdeki ilk istifa. İlkler hep heyecanlı olur derler, istifa da bile geçerliymiş arkadaş bu söz!

Gerçekten istifa edebilmeniz için karar verdikten kısa bir süre sonra hemen uygulamaya geçmeniz gerekiyor. Araya biraz fazla zaman koyarsanız endişe ve korkularınız sizi ele geçirip, beyniniz inanılmaz korkunç hikayeler ve olasılıklar sunarak sizi vazgeçiriyor ama hiç bir zaman tamamen kafanızdan da atamıyorsunuz. Olabilecek en kötü senaryo yani: istifa etmek isteyip edememek!


Ben de bir süredir bu dertten muzdarip olduğum için, kararlı olduğum bir anda harekete geçtim. Bu cesur anımı kaçırıp da endişelerime yenik düşmek istemedim. Olaya önce Google'dan "istifa mektubu nasıl yazılır" aratarak başladım tabii -devir teknoloji devri ne de olsa, arat beğendiğini seç yaz! (ilk girişin arkasından topladım çantamı, havalı ve sansasyon yaratacak birkaç cümle söyledim yüksek sesle ve çıktım, bir daha da geri dönmedim- dememi bekliyor olabilirsiniz tabii ama ilk istifamda bu kadar yüksekten başlatmayayım dedim seviyeyi).

İstifa Part 1: Yeni Yıl Bana Mutlu Olacak Sanırım !!!

Evveet, beklenen gün geldi! Bütün o şikayetler, yakınmalar, kendine üzülmeler, her gün biraz daha zor işe gitmeler elbet bir gün son bulacaktı. Ama cesaret toplayıp, risk budur demek hepinizin bildiği gibi kolay olmuyor.

Ama geçen durdum düşündüm. Kısaca napıyorum ya been, deli miyim neyim? dedim. Her gün sevmediğim bi işe gelmem kesinlikle delilik olmalı çünkü. Neden her gün kendimi biraz daha mutsuz ediyorum ki? Bu hele iyice manyaklık. Bütün gün o işi yapmak için o kadar çok yoruluyorum ki, kalan zamanlarda hiçbir şeye enerjim kalmıyor.

Vee ben de bir çılgınlık yaptım, istifayı bastım! Evet, evet yanlış duymadınız! O kadar ahkam kesmelerimin üstüne bana da bu yakışırdı değil mi!


Ama hiç kolay değil gerçekten. O konuşmayı yaparken de sonrasında da hala acaba doğru mu yapıyorum? Biraz fazla mı riskli oldu acaba bu? Sürekli kafamda dönüp duruyor... Ama işte insan bi kere gözünü karartınca yapcak bişey yok (bu kadar gaza gelmişken ya şimdi ya hiç mantığı)

11 Aralık 2013 Çarşamba

Nerede Yanlış Yapıyoruz? - Paraşütünüz Ne Renk?



Yukarıdaki iki kitap kapağına baktığınızda ne düşünüyorsunuz? Sizce bu kitaplar ne anlatıyor?

What Color Is Your Parachute (yani asıl çevirisi "Paraşütünüz Ne Renk") Tüm Zamanların En İyi 100 Kitabı listesinde olan, insanların kariyerlerinde yol gösterici olmuş bir kitap. Evet, gördüğünüz kitaplardan soldaki Türkiye versiyonu, diğeri de başta Amerika olmak üzere global olanı. Yani aslında içlerinde yazanlar birebir aynı. (gerçekten inanılmaz!)

Şimdi bu iki kitap kapağı bize ne anlatıyor bir bakalım:

2 Aralık 2013 Pazartesi

Gizli İş Görüşmesine Gitme Rehberi

İş hayatında birkaç yıl geçirmiş biri iseniz gizli iş görüşmelerini zaten çoktan çözmüşsünüz demektir. Ama yook yıllardır çok mutlu bir şekilde çalıştığımdan hiç iş görüşmesine gitmedim, ama şimdi işler değişti diyorsanız ya da yeni başlayanlardansanız, doğru yazıyı okumaktasınız.

İşte sizler için hazırladığım çok kritik noktaların bulunduğu Gizli İş Görüşmesine Gitme Rehberi:

1- Kendinizi Kötü Hissetmeyin

İlk kural öncelikle kendinizi bu konu hakkında kötü hissetmeyi bırakın. İş hayatındaki iş görüşmelerinin %75i zaten gizlidir. Gerçekten son damlayı aşıp da istifayı basanlar hariç diğer herkes bu görüşmeleri gizli tutar. Siz de sanırsınız ki bir tek siz saklıyorsunuz bu görüşmeleri. Oysa ki, izin aldığınız yöneticiniz var ya mesela, kimsenin ruhu duymadan ne görüşmelere gitmiştir belli değil. O yüzden rahat olun, sorun yok.

1 Aralık 2013 Pazar

İşimiz İş

Öyle şirketler var ki, onlar için emek adeta manavda satılan bir meyve. Ver parasını al meyvesini!

Normal domates istiyorsa veriyor asgari ücreti, yok salkım domates lazımsa 2 katını vermesini de biliyor. Bilmediği tek şey emeğin manavda satılan domates ya da karpuz gibi bir şey olmadığı. Bunu anlamadığı sürece de manavın aralara karıştırdığı bozuk domateslerle idare etmek zorunda.

Hepimiz emeklerimizi satmak zorundayız, ama kime satacağımız bize kalmış, unutmayalım! Tok satıcı olalım, öyle gözümüzün tutmadığına satmayalım domates, biber fln!
Birinden emek istiyorsan, o emeği vermesi için hayatının çoğunda çalışmasını bekliyorsan sadece parasını vererek bu işten kurtulamazsın. Manavın sen alana kadar o domateslere bakmasını istiyorsan, her gün güzelce sulamasını, parlatmasını ve sana en güzel domatesleri sunmasını bekliyorsan, mutlu bir manavın olmalı, işini sevmeli ve o domatesleri parlatmaktan hoşlanmalı demektir.

İşte sen de maaşı verdim daha ne bekliyor bu çalışan demiceksin patron bey. Önce manav mutlu olacak yapacağı işten, sonra sen de o güzel domatesler için paranı vericeksin.

Peki neden bu kadar zor çalışana ekstra bir imkan vermek? Ne istiyor bu çalışanlar bu kadar?

14 Kasım 2013 Perşembe

Büyüklere Masallar - Plazadaki Pamuk

Günlerden bir gün Pamuk’un çok sevdiği yöneticisi gitmiş, patronu yerine huysuz, hiç gülmeyen ve oldukça havalı bir yönetici almıştır (nam-ı diğer Cadı). Ancak bu yeni yöneticiyle adaptasyon süreci hiç iyi gitmemektedir.

Çalışkan ve iyi niyetli prensesimizin plazadaki mesut günleri üvey yöneticinin gelmesiyle birlikte değişir.
Kadın sürekli her yere emirler yağdırmakta, Pamuk’un her gün mesaiye kalmasını gerektiren isteklerde bulunmakta ve projeler çok güzel olsa bile “ok” deyip geçmektedir. Pamuk bir projeyi kötü yapsa ya da işin bir yerinde hata yapsa zaten direk kapının önüne koyacaktır, o kesin.

15 Ekim 2013 Salı

Bayramda Patronlara ve Çalışanlara İyi Dileklerimiz

Bazılarımız ne kadar şanslı olduğunun farkında değil! Bayram tatilini 9 gün yapan güzide ve muhteşem patronlarınızın değerini bilin, çünkü bu ülkede hala bu tatili 4 gün olarak uygulamayı başaran şirketlerimiz var. Şaşırdınız değil mi? Şaşırmayanlar varsa onlar da bu dertten muzdarip demektir, onlara ekstra iyi davranalım bu bayram,yazık!

14 Ekim 2013 Pazartesi

Ofiste Herkesle Muhabbeti Olan İnsanın Dramı

Evet bir ofiste ne kadar çok sosyal isen o kadar çok iş gelir sana. Neden mi? Hemen açıklıyorum:

Eğer ki aynı işi yapan 4 kişiden ofiste diğer departmanlarla en çok muhabbeti olan sizseniz, insanların sizin departmana işi düştüğünde arayacağı ilk kişi de sizsiniz demektir! Çünkü insanlar çok samimi olmadıkları kişilere telefon edip bir şey istemekten çekinirler. Oysa ki siz hep muhabbet ettiği insansınız, arayıp naber ya şu şu iş vardı da yapar mısın demesi o kadar kolaydır ki!

Ofis kankaları iyidir, hoştur

13 Ekim 2013 Pazar

Bilip de Söylemediklerimiz - Sizde de Çok Yok Mu?

Bildiğiniz gibi iş hayatının yazılı kuralları vardır. O sözleşmeye imza attığınız anda kimseye maaşınızı söyleyemezsiniz, yararlandığınız herhangi bir hakkı söyleyemezsiniz ve başkalarınınkini de öğrenemezsiniz. Çok saçma! Oysa ki aslında patronlar da biliyor ki "insanlar konuşur!" Ama anladığım kadarıyla mantık şu bunlar konuşsun aralarında, çatlasınlar, patlasınlar ama gelip de bize bişey diyemesinler!

Oysa ki ben yöneticim yüzüme baka baka bak sana diğer herkesten daha çok zam yaptık diyince yüzüne kibar kibar gülümseyip teşekkür etmek yerine, dostum ben gerçeği biliyorum zaten hiç zorlama kendini olur mu diyebilmeliyim. Adamlar bildiğin zam öncesi beklentileri düşürdüler, sonra da herkese ortalama bi zam yaptılar. Mayışını gören herkes de sevindi tabii beklentiler o derece düşük olunca. Ayrıca sandılar ki (tamam ben de sanmış olabilirim) herkes kendi mükemmel performansından ötürü kazandı bu ortalama zammı.

İşte böyle burunları uzasa çalışanların duygularıyla oynadıklarında, bak bakalım bi daha yapabiliyorlar mı


16 Eylül 2013 Pazartesi

Ofis Çalışmak için En Uygun Yer Midir? -Tabii ki de Hayır!


Sizin verimli çalışma ortamı dendiğinde aklınıza ofis geliyor mu? Ofis verimli çalışmak dışında her şey için uygun tasarlanmış bir konsept bence. Ve bugün böyle düşünenin tek ben olmadığımı öğrendim!

Jason Fried: Why work doesn't happen at work (TEDxMidwest) - Neden iş işte çalışılmaz?

Türkçe altyazılı versiyonu için burayı tıklayabilirsiniz.


11 Eylül 2013 Çarşamba

Dönüşüm Hiç De Muhteşem Olmadı

Tatille ilgili son yazımdan sonra hiç ses çıkmamış benden. Tatile gitti ve bir daha haber alınamadı… Gönül isterdi ki yurtdışına kaçmış olayım, küçük bir kasabaya yerleşeyim bağ bahçe işleriyle uğraşıp yerel halkla kaynaşayım fln. Ama tabii ki tahmin ettiğiniz gibi böyle şeyler olmadı.

İnanılmaz ilk iş yaşamı tatilimden sonra (tatilin kötüsü olmaz zaten biliyorsunuz ki), gerçek dünyaya döndüğümde tam bir uzaylı gibiydim.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Bana Tatilin Resmini Çizebilir Misin Abidin???

Aslında resmini değil bizzat tatilin kendisini istiyorum Abidin! Bana bi izin bi de otel ayarlayabilir misin??
Peki siz yaz aylarında istemediğiniz bir işte çalışmak nedir bilir misiniz? (Evet, birçoğunuzun bildiğini biliyorum)
Ben yaklaşık iki senedir tatil yapmamış bir çalışan olarak çok iyi biliyorum maalesef. (En çokkk ben biliyorum been) Şirket aynı kovboy filmlerindeki düellodan önce  bomboş kalan meydan gibi.  Hele de küçük bi şirkette çalışıyosan aşağı insen kimse yook yukarı çıksan kimse yook. Saat 12yi vurdu muydu tekinsiz gözlerle bi süzüyorum etrafı var mı karşıma çıkıcak bi babayiğit diye. Hayır hiç değilse bi heyecan bi renk olurdu şirkette dimi ama!
Yarın bi çılgınlık yapıp işe kovboy kıyafetleriyle mi gitsem ne yapsam?
En iyisi daha da çılgınlaşmadan tatile çıkayım ben!
Eveeet haftaya iki seneden sonra tatile çıkıyorum!!!! Bakalım hatırladığım gibi bişey mi? Hiç e-mailsiz, telefonsuz, toplantısız bi hafta mümkün olabilir mi gerçekten? Olur da mümkün olursa diğer her şey mümkün bence (kesin arayıp tatile iş karıştırcaklar!)
Not: Tatilden eskisi gibi dönebilcek miyim yoksa o iki senedir aralıksız çalışan ben silkinip bi kendine mi gelicek? Yaşayıp göriciiiz...

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Bazıları haftasonu sever!

Neden bazıları? Çünkü mesela bizim patron sevmiyor. Bariz haftasonuna karşı! Nedeni belirsiz, sonucu ise hazin. Cumartesi günleri annesi dışarı çıkmaya izin vermediği için camdan diğerlerinin oynamasını izleyen çocuklar gibiyiz an itibariyle (gerçekten de dışarıdan çocuk sesleri geliyo- bi de onları dinlemek zorunda kalıyoruz, ne şen bir haftasonu!)

Protesto olarak ofiste oturup çalışmamaya karar verdiğim bugünde fotoğraflarla metafor yapmaya karar verdim (tabii ki kimse protesto ettiğim farkında değil, çaktırmadan ediyorum) İşte bazı seçmeler:



İşte bu fotoğraftaki emekçi kedi kardeşim ben oluyorum, gelip masaj yaptıranlar da “ayy, haftasonu masaja mı gitseeek” diyen gıcık kedi arkadaşlarım (surat ifadesine bak, bildiğin nispet yapıyo!!)

17 Temmuz 2013 Çarşamba

İş Hayatında Kimsenin İşini Düzgün Yapmaması

Evet arkadaş işte ben buna deli oluyorum! Ama yani hiç kimse de tam yapmıyor, bi bildikleri mi vaaar yoksa insanları süründürmek hoşlarına mı gidiyor acaba?

Peki ben niye dellendim? Şimdi şöyle ki, şirkette bana yıktıkları angarya bi iş var (evet piyango herkese çıkabilirdi ama tabii ki bana çıktı) ve bu işi yapmam için insanların bana sadece bi form doldurup göndermeleri lazım. Peki dolduruyorlar mı? Tabii ki hayır. Zaten bildiğiniz gibi herkesin acele bi işi olma durumu vardır. Her işleri aceledir, formu dolduracak bile zamanları yoktur (gören de coca-cola’nın ceosu sanıcak, alt tarafı satış yapıyosun yani) Ama bunlara pabuç bırakmıyorum artık tabii (nerde o eski uyumlu ben, nerde şimdiki dayatmacı ben) Mottom: O form gelicek!

Evet işte, bu resimde ben kendimi tutmaya çalışırken...


15 Temmuz 2013 Pazartesi

Şirketteki Yaprak Dökümüne Tanıklık Etmek

İşte bu gerçekten karışık bir duygudur, hele de işe yeni girdiyseniz!

İşe girdiğimin 3. ayında şirketten biri ayrılmıştı. Sonra biri daha, ve biri daha, sonra biri daha! İlkinde tabii kendinizi normal hissediyorsunuz (ne de olsa iş hayatı herkes iş değiştirebilir). Ama ne zaman 1 senelik çalışmanızla şirketin eskileri arasındaki yerinizi alıyorsunuz, o zaman kafada çanlar çalmaya başlıyor. İşte batan geminin malı gibi hissettiğiniz an o an!

Şu arkadaki mavili olurum anca ben, şimdi düşcek ve çizgiyi bile geçemicek


13 Temmuz 2013 Cumartesi

Bir Zamanlar Okuldan Kaçmak Diye Bir Şey Vardı

Şu iş hayatımda yanarım yanarım zamanında okuldan çok fazla kaçmadığıma yanarım. İş hayatında böyle bir etkinlik yok maalesef.

Tabii ki hastalık bahanesiyle işe gitmeyip günün keyfini çıkaranlar yok değil (off ben bunu bile yapamıyorum! Bahanelerimi ya iş görüşmesine gitmem gerekirse diye saklıyorum- işinden memnun olmayana işi kırmak bile hayal) Ama okulu kırmak bambaşka bişeydi. Okula sabahtan giderdiniz ama sonra canınız sıkılır çaktırmadan yandan yandan kaçardınız. Artık gezer misiniz tozar mısınız size kalmış.


Bir gün ben de yapıcam bundan!

Peki ya şimdi? Geldim diyelim sabahtan işe, öğlen 3 gibi birkaç arkadaş işten kaçtığımızı düşünebiliyor musunuz? (Düşününce çok da güzel oluyor aslında, şöyle 2 saat dolanırdık, kahve fln içerdik ohh)

12 Temmuz 2013 Cuma

Gittikçe Patronuna Benzemek

İşimin bana artıları: Pazarlık yeteneği
İşimin bana eksileri: Gün geçtikçe daha da cimrileşmek

Valla cimrilik ve pazarlık yaparak biriktirebileceğim şey zaten anca bozuk para, neyin peşindeyim ki!
Arkadaş patronun cimrisi akıllara zarar, bunu bilir bunu söylerim. Ofise bi kağıt bile alınacak olsa pazarlık yapan adamdan korkacaksın (şimdi bu adam yarın bi gün sana nasıl zam yapsın, yüreğine iner mazallah) İşin kötüsü zaman geçtikçe sana da geçiyo bu cimrilik; bulaşıcı ve tedavisi var mı emin değilim (varsa söyleyin bizim patrona uyguliciim)

Birlikten Kuvvet Doğar Demiştim Dimi?

Demediysem de ima ettiğime eminim!

Yazmayalı 1 ayı geçmiş, yokluğumda iş hayatında bocalanmalar yaşanmış olabilir tabii normaldir! Ülkemizde olanlar malum, ortalık karışık, direnmek birçoğumuzun rutini oldu. Bir dönem "Sabah iş akşam direniş" sloganı dillerdeydi bildiğiniz gibi!

Değişim belki başladı, belki de başka bir dönemdeki değişimin temelleri atıldı sadece. Bunu şimdiden bilmemiz imkansız. Ama öğrendiğimiz bir şey var bence: Birlikte hareket etmenin dayanılmaz hafifliği! Evet hafiflik, çünkü yalnız olmadığınızı bilmek sizi güçlendirirken üzerinizde hissettiğinizi o ağırlığı da alır götürür. Artık sizi destekleyen birileri olduğunu, yalnız olmadığınızı bilirsiniz. Gördüğünüz haksızlığa karşı tek başınıza ses çıkarmak zorunda değilsinizdir artık, binlerce değişik ses aynı şeyi söyleyebildiğinizi farkedersiniz.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Pazartesi Dediğin Nedir Ki

Pazartesi dediğimiz şey yıllardan beri pek çok acıya katlanmak zorunda kalmıştır. İlklerin günü seçilerek başladığı talihsiz yolculuğunda yemediği küfür kalmamıştır. Mesela hemen şimdiyi düşünelim. Bugün işe gitmek için kalkan milyonlarca insan yatağından Pazartesi'ye söverek kalktı! (Yazık lan acıyın şu güne bu kadar yüklenmeyin)


Mesela ben her gün sendromda olduğum için Pazartesi'ye o kadar çok yüklenmiyorum. (Size de tavsiye ederim) Bütün olumsuz düşüncelerimi haklı ve adil bir şekilde bütün iş günlerine yayıyorum. (Huyum kurusun haksızlığa dayanamam) Bence Salı da Çarşamba da çok kötü yani, geliyorsun geliyorsun bitmiyo hafta, daha nolsun!

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Şirkette Aile gibi Olmak: Eski Eşyaların Bir Küçüğe Verilmesi

Her şirkette aile gibi olmanın önemi hep vurgulanır, samimiyet oluşturma adına “Biz bir aileyiz”ler, “Aile gibi olduk”lar havada uçusur. Ancak lafta aile olmakla gerçekten aile gibi olmak arasında çok ince bir çizgi vardır ve eminim hiçbiriniz gerçek bir aile olup da yöneticinizin eskilerini kullanmak istemezsiniz!

Evet efendim, bazıları bu aile gibi olmak meselesini çok ciddiye alır ( ya da öyle işine geliyo mu desek) ve çalışana adeta bir 7. çocuk muamelesi yapar. Koltuğunuz mu bozuldu? Hemen şunun eskisi vardı ona hafif onarım yapın onu kullansın (bkz. cekete yama yapıp küçük kardeşe giydirmek). Klavyenizin tuşları mı basmıyor, boşta duran eski bi tane olacaktı onu bulalım onu kullan ( evet toz içinde dolapların derinliklerinde bekleyen bir klavye bulunur mutlaka).

İşte, o eski eşyanın size verileceğini öğrendiğinizde aynı böyle hissedersiniz! Ama tabi böyle davranamayız (çoğumuz en azından, ama yapan varsa tanışmak istiyorum onla:))


18 Mayıs 2013 Cumartesi

Facebook, Twitter & Ofis Arkadaşları

Sosyal medya iyi hoş da, şu iş arkadaşlarıyla sanal ortamda da arkadaş olmaya gıcığım. Arkadaş orası benim isyan etme alanım, neden hemen ekleşiveriyoruz ki? Daha da kötüsü yöneticilerinizin sizi eklemesi. Ama olmaz ki böyle, arada bir otorite farkı olmalı değil mi, neden bu kadar yüz göz olmak?


Neticede zamanımın çoğunu işte geçiriyorum ve hepimiz biliyorz ki hayatında nelerden şikayetçisin desen yüzde 90ı işle alakalı çıkar. Peki ben bu şikayetlerimi nerde dile geitiricem? Misal beni davranışlarıyla sinir eden yöneticime sitem ve kızgınlık dolu bir tweet atamadıktan sonra neyleyim ben sosyal medyayı? Twitter'a ben aklıma eseni yazmak istiyorum, esip gürlemek, klavye anarşisti olmak istiyorum belki! Bi rahat yok adama ama... Düşünsenize şöyle bi tweet attığımı: " Off, bazen insanların egolarını tatmin etmek ne kadar zor" ya da "Yeter artık, bu işten de insanların kaprislerinden de sıkıldım, istifamı vericem o olucak"

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Kariyer Baştan Başlanabilen Bir Şey Midir?

Kariyer dönüp dönüp baştan başlayabileceğiniz bir şey midir? İçinizden kim başa dönmek ister ki dediğinizi duydum şuanda :) Ama düşünecek olursanız, şu hayatta kaç kişiyi tanıyorsunuz ki birkaç senelik kariyerini çöpe atmaya kıyamamış ve 15 senesini o işte, meslekte geçirmiş? Epeyce tanıdığınızı düşünüyorum, ki ben tanıyorum.

Yani biraz gözü kara olacaksın bu hayatta! Yeri gelecek 5 senelik kariyerini bırakıp yeni baştan başlayacaksın. Çünkü 10 sene sonra kimse geriye dönüp baktığında ömrünün çoğunu istemediği bir işte, sevmediği bir ortamda geçirmiş olmak istemez değil mi? Hayal etsenize bir gün 45 yaşındasınız ve 20 senedir yaşadığınız birebir aynı bir çalışma gününde acaba zamanında işi bıraksaydım ve farklı bir şeyler deneseydim nasıl olurdu diye düşünüyorsunuz. Oysa ki bunu düşünmek yerine 20 sene önce yapmanız gerekirdi. En azından deneyip görürdünüz.

Hayalinizdeki iş için sağdan sağdan, çaktırmadan, bir sonraki çıkıştan çıkın lütfen!

Her şey gibi kariyer için de en güzel çılgınlık zamanları gençlik yılları. Henüz aile kurmadan, çoluk çocuğa karışmadan, illa bi ev alıcam diye gereksiz tutturmalara girmeden hemen önceki o gençlik başımda duman kafasındayken risk aldınız, aldınız. Yoksa hoşgeldin yitip gidecek olan 20 sene!

30 Mart 2013 Cumartesi

İsyaaaeenn !

Evet, aynı bu şekilde bağırmak istiyorum ben de! Ofiste masanın üstüne çıkıyım ve bağırıyım " İsyaaeenn"

Hiç kaale almadığınz insanların aldıkları maaşı öğrendiğiniz oldu mu? (kesin olmuştur) Peki sizin 20 katınız maaş aldıklarını duyduğunuzda kulağınızın dibinde birden bir Emrah şarkısı çalmaya başladığını hissettiniz mi?

Evet efendim, ben bunların heeepsini yaşadım ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki hiç hoş bir deneyim değildi! O Emrah şarkısıyla birlikte kaşlarım hüzünlü bir hal aldı, gerçekten görülmeye değer bir andı!

İşte ilk duyduğunda aynı böyle oluyosun valla

20 Mart 2013 Çarşamba

"Ben Burda Napıyorum" Aydınlanması

"Ben burda napıyorum yaa" aydınlanması çok özel bir şeydir ve nerde ya da nasıl olursa olsun bu aydınlanmayı herkes bu cümleyle yaşar. O an kafanızdan farkında bile olmadan "Ben burda napıyorum" cümlesi geçtiğinde, siz de bu mucizevi aydınlanmayı tecrübe etmiş olacaksınız.

Peki bu nasıl bir tecrübe??

Sevgi, nefret gibi evrensel duygular vardır ya, hah işte "Ben burda napıyorum" aydınlanması da bunlardan bir tanesi. Bu cümle kafasından geçen her insan (dünyanın neresinde olursa olsun) birebir aynı şeyleri hissetmiş demektir. Aslında bu duyguyu sadece yaşayanlar bilir çünkü tarif etmesi oldukça zor bir duygudur. Ama şu ana kadar yaşamamış olan şanslı azınlık için şu şekilde tarif edebiliriz: şaşkınlık,şok, kızgınlık ve tepenizden inen bir ışık hüzmesi duygusu. (evet, bu ışık hüzmesi duygusunu da hissedeceksiniz)

Aynı böyle işte

5 Mart 2013 Salı

Patrona He Deyip Geçmenin Dayanılmaz Hafifliği

Patronunuzun görevlerinden biri de olup olmadık soru ve görevleriyle sizi yeri geldiğinde strese sokmak yeri geldiğinde dumura uğratmaktır. Tabii bu standart bir iş tanımı olmadığından işe yeni başlayanlar duruma uyanana kadar bir süre soğuk terler döker.



Mesela nedir bunlar? Görünen köy kılavuz istemez mantığını kabul etmeyerek sizden olmadık bir şey istemesi! Bu en çok karşılaşılan durumdur. İstediği şeyin olmayacağı o kadar açıktır ki aslında, içten içe kendi de biliyordur bunu. Ama işe yeni başlayan genç tabii ki de bunun farkında değildir ve imkansızı isteyen patrona karşı ne yapacağını bilmez. İlk günden istenen şeyi tam yerine getiremeyeceğini düşünerek şaşkın şaşkın bakınır. İşte burda devreye deneyimli çalışanın altın kuralı girer: Patrona He Deyip Geçmenin Dayanılmaz Hafifliği

28 Şubat 2013 Perşembe

İşten Ağız Tadıyla Laf Sokarak Ayrılamamak

İtiraf edelim, hepimiz ara ara işteyken hayallere dalıp nasıl istifa edeceğimizi bütün detaylarıyla kurmuşuzdur. Hatta işinde mutsuz olan bazılarımız bunu iki günde bir yaparak olayı abartabilirler! Bu kurulan senaryolar ise genelde çok havalı olur. Hiç öyle mütevazı bir istifa değildir, neden? Aaa çünkü size öyle bir istifa yakışır mı hiççç? O kadar kahrını çektikten sonra tabii ki en azından gidişiniz muhteşem olmalı! Genelde bu senaryolarda öyle bir laf edersiniz ki karşıdakinin diyecek hiçbir şeyi yoktur ve siz o anda lafınızı söylemiş, çantanızı almış kapıdan havalı bir çıkış yapmışsınızdır bile! (güzel olmaz mıydı ama)

Bazılarımızın hayalinde bu şekilde de gerçekleşebilir olay!

25 Şubat 2013 Pazartesi

İş: Varken de Yokken de Aramaya Devam Edilen Şey

İş öyle menem bir şeydir ki yokken aylarca arar, bulunca nasıl rahat edeceğinizin hayalini kurarsınız, bulduktan 3 ay sonra da bir bakmışsınız ki tekrar iş ilanlarının yolunu tutmuşsunuz.



Peki neden? Sorun bizde mi yoksa işlerde mi?

18 Şubat 2013 Pazartesi

Son 5 Dakikada İş Çıkaran Yönetici

Yönetici olmanın yazılı olmayan önemli kuralları var sanırım. Bunların en başta geleni de asla zaman kavramın olmayacak, kendinin olmadığı gibi sana bağlı çalışanların da zaman kavramı yokmuş gibi davranacaksın!

Mesela ben çalışmış çabalamışım bütün bir gün ama saat 4 gibi işlerimi bitirmişim. İş çıkışına kadar vakit öldürmem gereken zamanlar başlamış. Zaten şu ana kadar çalışma hayatımın en büyük tespitlerinden biri de 4ten sonra zamanın adeta durması! Saat 4e kadar herşey normal ilerlerken, saat 4 oldu muydu evrende bir gariplikler oluyor. O dakikadan sonra saatler yeniçeri gibi sanki iki ileri bir geri gidiyor, hatta bazen abartıp iki geri bir ileri bile gittiği oluyor. Zamanında Einstein demiş zaten zaman göreceli diye amaaa insan kendi başına gelmeden anlamıyor tabii.


8 Şubat 2013 Cuma

Yel Değirmenleriyle Savaşırken Yanında Bir Sanço Bile Bulamamak

Hani filmlerde şöyle bir sahne vardır ya: insanlar kahramanımızı gaza getirirler, yürü be arkandayız derler, bizim salak da gaza gelir hemen tabii en önden yürür ve canavarın karşısına dikilir. Sonra arkasına bi döner bakar ki tek bir nefes alan canlı bile kalmamış arkasında! Hah, işte iş hayatında da aynen böyle.

Arkadaş kimle konuşsan aynı dertlerden muzdarip (ama öyle böyle değil çok muzdaripler yaa) her toplanmada dost meclisleri kurulup şirket kurtarılıyor, revize ediliyor, bildiğin Alice Harikalar Diyarına çevriliyor...


2 Şubat 2013 Cumartesi

Cumartesi Saçmalamaları 3

Bugün de masa başındaki yitik bir gün oldu işte, yazmaya değer bir şey bile olmadı o derece sıkıcıydı.

Bu Cumartesileri kendimi çile doldurmaya çalışan Budist rahipler gibi hissediyorum. Baya sabır, kararlılık vs gibi yetilerimi geliştiriyorum, hatta bence biraz da  farklı alanlardaki yeteneklerimi geliştirsem (dövüş sanatları gibi- ki öyle bir imkanım da var aslında) bir Batman olup Gotham'a dönüşmekte olan İstanbul'un süper kahramanı bile olabilirim.

Evet, evet bence kariyerime bu şekilde yön vermeliyim, geleceğe yatırım gibi düşünmek gerek.


31 Ocak 2013 Perşembe

Kapitalizm Hakkında Nefret Ettiğim 10 Şey - İlk 5

1- Bütün işi en alttakiler yaparken, bütün maaşı en üsttekilerin alması 
                  Evet yani nedir bu? Bütün işi baştan sona sen götür, elalemin problemiyle sen uğraş sen çöz, bir de problemin ne olduğunu kimden kaynaklandığını bile bilmeyen yöneticinin laflarını çek, sonra da kuş kadar maaş al. Bu işte bir terslik var, maaşlar yeni girdiğinde yüksek olmalı bence, daha az iş yapcak yaşa geldiğinde de maaş azalsın, nasıl ama?


28 Ocak 2013 Pazartesi

İş Vaaar İş Var

Geçen gün televizyonda bakınırken Vedat Milor tadında bir amcanın programına rastgeldim. Amca İstanbul'daki meşhur Burgercileri gezip, anlatıyordu o bölümde. İzlerken aldı mı beni bir düşünce. Arkadaş bu amca da çalışıyor, para kazanıyor; ben de çalışıyorum, para kazanıyorum. Yalnız aramızda bazı farklar var tabii!

Mesela şunlar da iş:
- Gurme
- Vitrin Tasarımcısı
- Yemek Fotoğrafçısı (yemek konusunda biraz takıntılıyım da, siz sadece Fotoğrafçı da diyebilirsiniz)
- Ada Bekçisi (hepimiz zamanında çıkan haberlerde duymuşuzdur: birçoğumuzun kat kat fazla maaşıyla muuuhteşem bir adaya bekçilik yapmak)
- Gezi Programcısı (Gezi Yazarı)
- Yat Tasarımcısı (Buraya uçak da koyabilirsiniz)
- Cafe / Butik Otel Sahibi (kabul edelim, bu hayali kurmamış biri bile yok aramızda)

Bu liste beni durduran olmazsa böyle uzayıııp gider.........

26 Ocak 2013 Cumartesi

Cumartesi Saçmalamaları 2

Cumartesi neden çalışılır? Biri bana bunu lütfen açıklasın!

5 gün neyimize yetmiyor? Hadi yetmiyor diyelim, illa hemen 6.günü mü çalışmak lazım? Hayır yani, çok yoğunsan önemli işlerini ilk 5 günde bitirirsin, daha az önemli olanları 2 gün sonra yaparsın nolucak yani? (Gerçekten şu an inanılmaz bir tespit yaptım, bravo bana)

Yok olmaz diyorsan o zaman 7.gün de çalışmalıyız dimi ama? 6. günde yetiştiremediklerimizi ne zaman yapıcaz? 7.gün şart!

Eee peki 7.gün de yetiştiremediklerimiz nolucak? 8. gün mü? Yok ki öyle bir gün! 1.güne dönücez mecbur. (Asıl kafalarda bir şimşek çaktıracak tespitim bu bence)

23 Ocak 2013 Çarşamba

Mülakatta mıyım, yoksa Delirdim mi?

Halihazırda çalışıyorken iş değiştirmek oldukça yorucudur (ama atalarımız iş işteyken bulunur demişler neticede) Bir de her firmanın kendi boyuna bakmadan en az 3 mülakat yapması da cabası! (zaten 15 kişilik bir şirketsin 3 görüşmeyi napıcaksın, anca havan olsun) Ee küçük şirket de 3 görüşme yapınca, bu sefer kurumsal olan gaza geliyor, ben daha da çok görüşme yapmalıyım diye ve ortaya ilginç manzaralar çıkıyor.


Mesela zamanında gittiğim kurumsal şirketin 3 görüşmesini de alnımın akıyla geçtikten sonra son aşama psikolojik testti. Sanki CIA'e başvurdum da işkence altında çabuk çözülüp çözülmediğime bakacak! Bir Amerikan dublaj alıntısı yaparak ' Hey, senin derdin ne dostum?' diye haykırmak istedim ama tabii gülümseyerek ne zaman geleyim diye sormaktan başka bir şey yapamadım.

22 Ocak 2013 Salı

Hem Çaycı Hem İletişim Uzmanı - Hem Şoför Hem Danışman

Farkettiniz mi etrafımızda ne çok cimri işveren var? Benim patronum cimri, seninki cimri, onunki cimri, say say bitmiyor. Acaba kariyer basamaklarını çıktıkça cimrileşiyor mu insanoğlu? Daha çok para kazandıkça cebimizdeki akrep daha da mı büyüyor sanki, ne dersiniz? Arkadaşlar para sanırım bizi bozuyor, artık kabullenelim. Bugünün patronları dünün modern köleleriydi ne de olsa (klişeye gel)

Konuya nerden geldim? Bugünlerde patronların gerçekten cimrileşmek adına yaptığı bazı alkışlanmaya değer hareketler görüyorum da. Mesela iletişim uzmanı olarak çalışan birinin işinden boş kalan vakitlerinde çaycılık yapması? Arada bir kahve yapması doğal karşılanabilir tabii ama sürekli çay, kahve işinden sorumlu görülmesi. Bakın stajyer bile demiyorum, uzman! (kaldı ki stajyerlerin de çay-kahve yapmasına karşıyım)


21 Ocak 2013 Pazartesi

Google Nedir Bilmeyen Yönetici

Hani hiçbir şey bilmeyen ama nasıl olduysa yöneticilik unvanı kazanmış adamlar var ya, işte onlar her yerde! İnsanın içini parçalayan bir olay varsa o da bu adamların sizin en az 3 katınız maaş alıyor olması.

Adam internet satışından sorumlu, ancak bana sorarsanız Google'ın icadından habersiz. En ufak bir şeyde gelip bu ne demek, bu ne işe yarıyor diye soruyor. Oğlum yazsana Google'a, çıkıcak ne istersen karşına zaten. Yüzyılın icadı, benden çok biliyor, hatta aradığın şeyin resimlerini bile gösteriyor (valla bak öyle böyle bişi değil, bi dene yaa)

Bak işte böyle bir şey! Ne arıyorsan yazıyorsun, o buluyor! Hem de bedava, inanılmaaaz
Aslında zamana ayak uyduramayanları ya da 'ne uğraşcam yaae gidip sorarım'cıları çıkarıcan sistemden, bak gör nasıl zamandan kazanılcak, verimlilik nasıl artacak. Ama nerde bu gidişata dur deme riskini alacak cesarete sahip patron?!

Şu Meşhur Pazartesiler

Yeni bir iş gününden daha merhaba!
Daha haftasonumu nasıl geçireyim diye planlarken, bir de baktım Pazartesi olmuş; yine yeniden.
Peki bu Pazartesi gününden ve şu meşhur sendromundan nasıl sağ çıkılır?


19 Ocak 2013 Cumartesi

Cumartesi Saçmalamaları

Birçoğunuz hala tatlı uykularındayken, şanssız azınlıktan biri olan ben yine bir Cumartesi kalkıp geldim işe (neden Allahım neden).



18 Ocak 2013 Cuma

Memleketten Modern Köle Manzaraları

Şimdi ilkokuldan üniversite mezuniyetine kadar aynı okullarda okumuş, aynı başarı grafiğini çizmiş iki yakın arkadaşın bir iş gününe göz atalım:

Uyarı: Bu yazı yok artık, bu kadarı da olmaz demenize sebep olacak olaylar içerebilir ancak hepsi gerçektir!

Not: Bu yazıdaki şahıslar aynı maaşı alıp, aynı statüde çalışan kişilerdir.

Karenina her sabah kalkıp çalıştığı plazanın spor salonunda duş alır, açık büfe kahvaltısını yapar (evet, evet doğru! şuan adeta bir otelde tatilde), sonra da bilmemkaçıncı kattaki ferah ofisine gidip, bazen çalışır, bazen de çalışırmış gibi yapar. Gibi yaptığı kısımlarda şirket içi organizasyonlarını (yatla Ege turu, yurtdışı turu, bilumum partiler) katılmak isterler mi diye arkadaşlarına mail atmaktadır. İşinden boş kalan diğer vakitlerinde ise yine plazanın içerisindeki kuaföre gidip saçlarına fön çektirir veya manikür yaptırır. (Bildiğin üstüne para da veriyorlar durumu yani) Ve bu, genel olarak bütün şirket çalışanlarınca aynı (tamam, diğer çalışanlar belki biraz daha fazla çalışıyor olabilir Karenina'dan) Yani şirketteki yeni mezunlar dahil herkes bir nevi patronun karısı ama hobi olarak şirkete geliyor pozisyonunda!

Evet,bu Karenina

Oysa ki çalışmak dediğin öyle mi olur! Nasıl olur, bkz:

17 Ocak 2013 Perşembe

Özgür Willy

Bu şirkette bugün bile çalışıyor olmamın sebeplerinden biri de yöneticimdir herhalde. Bana sorumluluk veren, destekleyen, hata yapa yapa öğrenilebileceğini çözmüş muhterem bir kişilik. Yalnız her kadı kızında da olduğu gibi bizimkinin de bir kusuru var: Kendisi tam bir Özgür Willy!

Adam şirkete gelmeyeceğini kimseye söylemiyor bildiğin. Bir değil, iki değil. Kendi içinde bağımsızlığını ilan etmiş, adeta bir Don Draper.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Büyüklere Masallar - Külkedisi

El bebek gül bebek büyütülen Sindirella babası öldükten sonra üvey annesi ve üvey kız kardeşleriyle yalnız kalır ve çile başlar. Artık her işi Külkedisi lakabını almış Sindirella yapmaktadır ve bunun karşılığında en kötü yerde uyuyup, en kötü yemekleri yemektedir. Bir gün Külkedisi gözünü karartıp sihirli bir perinin de yardımıyla kraliyet balosuna gider ve hayatının aşkıyla tanışır. Tabii olaylar bir süre Külkedisi ve Prens'i ayırır, ancak en sonunda Prens elindeki ona uyan ayakkabının teki ile Külkedisini bulmayı başarır. Ve Külkedisi ile Prens mutlu bir beraberliğe yelken açarken, üveyler de eski sefil hayatlarına geri döner.

Evet, hepimiz bu masalı biliyoruz zaten. Peki şimdi bir de benim hayatıma göz atalım: